top of page
oexe color logo - wbg.png

Enerji bağımsızlığında çatıların ve yerel yönetimlerin dönüştürücü rolü

  • Yazarın fotoğrafı: Nuray Kobal
    Nuray Kobal
  • 5 Eki
  • 3 dakikada okunur

Türkiye, 2028 yılına kadar 30 GW’lık yenilenebilir enerji kurulu gücüne ulaşma hedefiyle enerji dönüşümünde önemli bir yol haritası izliyor. Bu hedef, hem enerji arz güvenliğini sağlamak hem de dışa bağımlılığı azaltmak açısından kritik öneme sahip. Çoğu zaman büyük ölçekli güneş ve rüzgar santralleri bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Ancak ülkenin enerji geleceğinde, çoğu zaman gözden kaçan ama en az onlar kadar stratejik bir potansiyel daha var: Evlerimizin ve apartmanlarımızın çatıları.


ree

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülke nüfusunun %88,3’ü çok katlı binalarda veya apartmanlarda yaşamaktadır. Bu oran, kentsel alanların aslında büyük ölçüde kullanılmamış bir enerji üretim potansiyeli taşıdığını göstermektedir. Şehirlerin mevcut altyapısı dikkate alındığında, çatı üstü güneş enerjisi sistemleri (Çatı GES) yalnızca bireysel enerji üretim araçları değil, aynı zamanda ulusal enerji arz zincirinin tamamlayıcı unsurları haline gelebilir.


Mevcut “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği”, 2.000 m²’nin üzerindeki yeni binalar için %10’luk yenilenebilir enerji kullanım zorunluluğu getirerek önemli bir adım atmıştır. Ancak bu düzenleme, Türkiye’nin yaklaşık 120 GW olarak tahmin edilen çatı güneş enerjisi potansiyelini değerlendirmek için yeterli kapsamı sağlayamamaktadır. Mevzuat yalnızca yeni yapıları kapsadığı için, mevcut bina stoğu ve yoğun nüfuslu bölgeler açısından ciddi bir boşluk doğmaktadır. Bu noktada, vatandaşla doğrudan temas kurabilen, yerelde uygulama gücüne sahip yönetim birimleri olan belediyelere kritik bir rol düşmektedir.


Bu kapsamda öne çıkan en somut örnek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen “İstanbul Güneşlenme Haritası” projesidir. Lidar teknolojisi kullanılarak oluşturulan bu dijital platform, şehir genelindeki binaların çatılarını eğim, yön, gölgelenme ve ışınım miktarı gibi teknik parametrelerle analiz ederek kapsamlı bir çatı envanteri oluşturmaktadır. Vatandaşlar, bu sistem aracılığıyla çatılarının güneş enerjisi potansiyelini öğrenebilmekte, sanal kurulum simülasyonu yapabilmekte ve yatırımın geri dönüş süresini hesaplayabilmektedir. Bu uygulama, yalnızca İstanbul için değil, diğer büyükşehir belediyeleri açısından da ölçeklenebilir bir model teşkil etmektedir.


Ancak, yalnızca veri toplamak ve envanter oluşturmak hedeflere ulaşmak için yeterli değildir. Belediyelerin bu potansiyeli harekete geçirebilmek için teşvik edici, kolaylaştırıcı ve yönlendirici bir misyon üstlenmesi gerekmektedir. Özellikle apartmanlar ve siteler gibi çok paydaşlı yapılarda çatı GES kurulumu hem teknik hem de hukuki açıdan karmaşık süreçler içermektedir. Belediyeler bünyesinde oluşturulacak teknik danışma birimleri veya “lisanssız enerji üretim masaları” bu süreçlerde rehberlik sağlayarak vatandaşın yatırım kararını kolaylaştırabilir.


Belediyeler aynı zamanda finansal teşvik mekanizmalarıyla da dönüşümü hızlandırabilir. Çatısına güneş enerjisi sistemi kuran binalara yönelik emlak vergisinde indirim, yapı ruhsatı veya iskan harçlarında muafiyet gibi uygulamalar, yatırımın geri dönüş süresini kısaltarak bireyleri bu yönde harekete geçirebilir. Estetik ve mimari kaygıların azaltılması için ise, çatıyla bütünleşik panel sistemleri (BIPV gibi) teşvik edilebilir. Bunun yanı sıra, “Enerjini üret, faturanı düşür” gibi toplumsal farkındalığı artıracak kampanyalar, mahalle bazlı bilgilendirme toplantıları ve enerji kooperatifçiliği modelleriyle desteklenerek vatandaşın katılımı güçlendirilebilir.


Türkiye’nin 120 GW’lık çatı potansiyelinin yalnızca küçük bir bölümünün dahi devreye alınması, ülke enerji denkleminde çığır açan etkiler yaratabilir. Dağıtık üretim yapısı sayesinde merkezi şebeke üzerindeki yük hafiflerken, enerji arz güvenliği artar. Aynı zamanda bireyler, yüksek elektrik maliyetlerinden kurtulup ürettikleri fazla enerjiyi şebekeye satarak ek gelir elde edebilirler. Makro düzeyde ise, fosil yakıt ithalatında sağlanacak azalma dış ticaret dengesine katkı sağlarken, güneş enerjisi sektöründeki büyüme kurulum, bakım, mühendislik ve AR-GE alanlarında yeni istihdam olanakları yaratır.


Türkiye’nin 2028 yılına kadar 30 GW yenilenebilir enerji hedefine ulaşabilmesi için her yıl yaklaşık 3,35 GW düzeyinde yeni güneş enerjisi kapasitesinin devreye alınması gerekmektedir. Bu hedefin yalnızca büyük ölçekli santral yatırımlarıyla değil, aynı zamanda her çatının bir enerji üretim noktası haline gelmesiyle mümkün olabileceği açıktır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı çatı envanteri uygulaması, bu dönüşüm için güçlü bir başlangıç niteliğindedir. Ancak ülke genelinde kalıcı bir etki yaratılabilmesi, merkezi yönetimin yerel yönetimlere sağlayacağı mali, teknik ve yasal destekle doğrudan ilişkilidir.


Merkezi hükümetin, yerel yönetimlerin kapasitesini artıracak, bürokratik engelleri azaltacak ve mali kaynakları güçlendirecek kapsamlı bir politika çerçevesi sunması bu süreçte kritik öneme sahiptir. Böyle bir yaklaşım, Türkiye’nin çatı üstü güneş enerjisi potansiyelini ekonomik değere dönüştürürken, enerji arz güvenliğini yerinde ve sürdürülebilir biçimde güçlendirecektir.

bottom of page